Mağara
arkadaşları anlamına gelen Ashab-ı kehf, halk arasında yedi uyurlar olarakta
bilinmektedir. Bunlar Hıristiyanlığın ilk yıllarında putperest romanın
baskıları sonucu kaçarak bir mağaraya saklanmışlar ve Allahın bir mucizesi
olarak uzun bir süre uykuya dalmışlardı. Yıllar sonra uyandıklarında içlerinden
birini ekmek almak için kasabaya göndermişlerdir. Fırıncı kendisine sunulan “geçmez akça”yı görünce Romalılara haber
vermiş ve bunların ne için kaçtıkları o zaman anlaşılmıştır… O günden sonra dünyadan haberi olmadan, rüya aleminde
yaşayan insanları anlatmak için ashab-ı kehf deyimi kullanılmıştır…
İslami hareket fıkhında,
hareket halinde olmayan bir canlı nefes alıp verse bile ölü kabul edilir. Platon mağara benzetmesinde, İnsanoğlu
kendi mağarasında zincirlere vurulmuş, sırtı mağara kapısına dönük bir
vaziyette, hakikatten kopmuş, gölgelere
odaklı bir şekilde esir hayatı yaşadığını için, duvarda gördüklerinin zahiri
olduğuna ve gerçeğin mağaranın dışında cereyan etmekte olduğuna inanması imkansızdır diyor.
Platon’un bu
benzetmesinde: mağara; insanın
içerisinde yaşamış olduğu toplumu, mağarada zincirlenmiş insan; toplum içerisinde yaşadığı halde farkındalığı
gelişmemiş kişiyi, zincir; bireyi
sınırlandıran onun özgürleşmesini engelleyen unsurları gölgeler ise; toplum tarafından belirlenen, sorgulanmamış doğrulara
karşılık gelmektedir.
Yüzünü mağaranın
kapısına çevirmekten aciz, zincirlere vurulmuş birey kendi gölgesini hakikatin
kendisi sanmakta, bununla yetinmekte ve gölge oyunu izler gibi eğlenerek
oyalanmaktadır. Gerçeklerle yüz yüze gelmek zordur. Güçlü bir iradeye sahip
olmayı, yani şahsiyete dönüşmüş bir birey olmayı gerektirir. Oysa esaret, bağlılık
rahattır, gerçekleri görmek ışığa bakmak cesaret isteyen bir iştir. Yorucu ve
eziyetlerle dolu bir yolculuğun başlangıcıdır.
Peygamberler;
insanları içerisinde bulundukları zindandan özgürlüğe çıkarmak için gönderilmiş
kutlu elçilerdir. Hz. Muhammed (a.s) Son elçi olduğuna göre, ona tabi olanların
onun öğretilerini her daim yaşayarak örnek insan profilini çağlara taşımaları
gerekir.
Zindandan
çıkışın yolu vahye teslim olmaktır.(Bakara suresi 257). Vahyin inşa etmediği
kişilerin gölge olarak kalması, rüyalara, hurafelere inanarak kendi heva ve
hevesini ilahlaştırarak, yaşantılarını dine dönüştürmeleri kaçınılmazdır. Topluma “geçer akçe” ile gitmemek ise
hüsran ile sonuçlanacaktır.
Unutulmamalıdır ki bu kavga hira mağarası
çocuklarıyla, Olympos dağı çocukları arasındadır ve Müslümanlar Kafdağı
masallarını bırakıp gerçek olan hira’ya yönelmelilerdir.
Bizimkiler kendi mağaralarında dünyadan bihaber,
tutsak hayatı yaşaya dursun; Kuranın bahsettiği Eshâb-ı Kehf, o yiğit insanlar
ise şöyle dua etmişlerdi: O gençler, mağaraya sığındıkları
zaman, demişlerdi ki: "Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve bizim
için şu işimizden bir kurtuluş yolu hazırla." ( kehf suresi:10) onların bu samimi yakarışları kurtuluşlarına
vesile olmuştu.
Oturanların yürüyenlerden daha fazla
patırtı ettiği bu zamanda yola çıkanlara, yol alanlara selam olsun.
Unutmamak gerekir ki; Ülkemizin yeni bir haçlı seferine maruz
kaldığı bu günlerde, “Her an diriliş şafağının esiğinde bulunuyoruz. Sürekli
gece, sürekli kış, sürekli ölüm yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder