Şeyh Said neden kıyam
etti başlıklı yazımı “Tarih
yalancılarının mumları da bir yatsıyı bekliyor ve o yatsı çok yakındır.” Sözüyle
bitirmiştim. Bu yazım ise; Kıyamın iç dinamiklerle değil de dış mihraklarla
ilişkisi olduğu, Musul meselesinin görüşüldüğü sıralarda İngilizlerin
kışkırtması sonucu çıktığı iddialarına cevap niteliğinde olacaktır.
Tüm siyasetine
İngiltere’nin şekil verdiği, istediği tüm taahhütleri açık veya gizli kabul
ettirdiği Ankara yönetimi dururken; İngiltere’nin, şeriat isteyen Şeyh Said ile
ne işi olabilirdi? Zira her istediğini yaptırmış olan İngiltere’nin karşısında tak dediğini şak diye yapan ülke durumuna
gelmiş bir Türkiye vardı. İngiliz dayatmalarını
başı üstüne kabul edenler, şeyh Said’i haksız ve mesnetsiz bir şekilde
İngilizlerle işbirliği yaptı diye yaftalaya dursun, İngiliz arşivlerinde
araştırma yapan tarihçiler, “Şeyh Said İsyanını İngilizlerin tertiplediği veya
desteklediği konusunda bir belge ve bilgi olmadığını belirtiyorlar”. (Prof.
Ömer Kürkçüoğlu, sf.310)
Başvekil olarak Şeyh
Said isyanının bastırılmasını yönetmiş olan İsmet İnönü bu konuda şunları
söylüyor: “Şeyh Said İsyanını doğrudan doğruya İngilizlerin hazırladığı veya meydana
çıkardığı hakkında kesin deliller bulunamamıştır. Fakat bundan şüphe edilmiş ve
gerekli tahkikat yapılmıştır” ( İsmet İnönü, Hatıralar, sf,465) Benzer bir
ifadeyi dönemin Erzurum Milletvekili Rüştü Paşa da yaptığı meclis konuşmasında
şöyle ifade ediyor: “hadisede yabancı parmağı olduğunu zannetmiyorum. Çünkü
Genç ve Muş memleketin ortasındadır. Yabancılarla temas etmek amacı olsaydı
asiler sınıra yakın bir yerde mesela Zaho’ ya çekilip şimdiye kadar tek bir
memurumuzun girmediği aşiretlerle birleşebilirdi.”(B. Cemal, Şeyh Sait isyanı,
sf. 51)
Hatta
Anadolu’daki İngiliz konsoloslukları ise Londra’ya telgraflar yağdırarak,
isyanın Irak’a müdahale için bahane olarak kullanılmak üzere Ankara tarafından
çıkarılmış olabileceğini ileri sürüyorlardı. (Baskın Oran,
Türk Dış Politikası, sf,266) Demek ki İngilizlerde başta Türk
milliyetçilerinden şüphelenmiş, isyanı bahane ederek sınıra asker ve mühimmat sevk
edebileceklerini düşünmüş, fakat sonradan onlarda işin arkasında Kemalistlerin
olmadığına ikna olmuşlardı. Gerek Fransızlar, Suriye’nin kuzeyindeki
demiryollarının asker ve mühimmat sevkiyatı için kullanılmasına müsaade etmesi,
akabinde İngilizlerin Kemalistlere destek olmaları batılı devletlerin kimin
yanında durduğunu göstermesi açısından önemlidir. Çünkü SSCB ve İngiltere,
Kemalistlerin öncülüğünde bir tampon bölge görevi görecek Türkiye’ye sıcak
bakmışlar ve politikalarını bu minval üzere yürütmüşlerdir.
Türkiye, Musul ile
ilgili iddialarını Türkler ve Kürtler
dinleri, gelenekleri ve emelleri birdir. Musul, Irak’ın değil Anadolu’nun bir
parçasıdır tezi üzerine kuruyordu. (İsmet paşaya göre Süleymaniye, Kerkük
ve Musul’un toplam nüfusu 503 bindi; bunun 264 bini yani % 52 si Kürt,147 bini
yani %29’u Türk, 43 bini ise Arap’tı.) Şeyh Saîd olayı Türkiye’nin Musul tezine
şüphesiz ki büyük bir darbe vurmuştur. Fakat Musul’u onun yüzünden kaybettiğimiz iddiası ise tamamen Kemalistlerin
Lozan’daki hezimetlerine buldukları bir kılıftır. Lozan dedim çünkü
Lozan’da Musul meselesi çözülememiş ve sonraki süreçte İngilizlerin güdümündeki
milletler cemiyeti Musul’u İngilizlere vermiştir. Musul meselesi henüz halledilmeden
alelacele halifeliğin kaldırılması Musul, Süleymaniye ve Kerkük’te gerekse
Anadolu’da Kemalist kadroya karşı bir güven sorunu ortaya çıkarmış bu durum
kıyama giden yolun başlangıcı olmuştu.
Üstat Necip Fazılda da
bu konuda şu gerçekleri ifade etmektedir: “Şeyh Said’in İngilizlerin adamı ve
müstakil Kürtlük ideali peşinde olduğu çirkin bir yalandır. Öyle olsaydı ilk
başarılarının ardından güney istikametinde sınıra doğru sarkar, Irak Kürtleri
ve İngilizlerle irtibat kurar ve davasına, gerilerini ve yardım kaynaklarını
sağlamış olarak belli başlı bir çevre içinde girişirdi. (…) Bütün bu
hadiselerin seyri de gösterir ki, Şeyh Said dış ve yabancı desteklerle alakalı
olmaksızın sırf kendi başına ve sadece inancı uğrunda hareket etmektedir.”[
Necip Fazıl Kısakürek, Son Devrin Din Mazlumları, Büyük Doğu Yayınları, 10.
Baskı, İstanbul 1990, sayfa 53, 54, 56.]
Bu konuyla ilgili
hiçbir somut belge, vesika söz konusu değildir. Konuyla ilgili uğur mumcu gibi
Kemalistler, Şeyh’e gönderilmiş bulunan İngiliz silahları kataloğu şeklindeki
zayıf iddiadan başka ciddi deliller ortaya koyamamışlardır. İlhan Selçuk gibi yazarlar ise “Şeyh
Said ayaklanmasında, cumhuriyetçiler ile şeriatçılar çarpıştılar. Çatışmadaki
`etnik´ renk, olayın toplumbilim açısından özünü saptıramaz. Bilimsel yaklaşım,
etnik ayrımın da altını çizmekle birlikte, tarihsel dönüşümün
cumhuriyetçi-şeriatçı çelişkisini öne çıkarmak zorundadır.”[İlhan Selçuk, Kıyam!, Cumhuriyet
Gazetesi, 07 Ağustos 1991, sayfa 2.]diyerek
olayı cumhuriyetçi-şeriatçı bağlamında değerlendirmektedir.
Gerek yerli gerekse birçok yabancı yazar, siyasetçi ve bilim insanı gibi,
Dr. Yaşar Kalafat da “Bu konuda çeşitli iddialar ortaya atılmışsa
da İngiltere’nin isyandaki yeri hakkında belgelere dayalı kesin bilgiler ortaya
konulamamaktadır.” (Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı, s. 179) demektedir.
Mustafa Kemal bile bu işin bir “karşı devrim girişimi” olduğunu ifade
etmişken, Kraldan daha kralcı kesilip işi illa Bir yerlere bağlayarak kıyam
önderlerini itibarsızlaştırma politikası kabak tadı vermiş durumdadır. Kaldı ki
İngilizler tarihleri boyunca İslamcılarla işbirliği içerisine girmemişlerdir.
İngilizlerin bu durumdan çıkar sağlamış oldukları onların olaya destek
verdikleri anlamına gelmemektedir.
Tarih yazılmış ve
yaşanmış olarak ikiye ayrılır. Onlar kanlarıyla bu tarihi yazdılar. Eğer
başarsaydılar kahraman olacaklardı! Ama kaybettikleri için hain ve işbirlikçi
yaftası yiyorlar. Lisede öğretilen tarih bilgilerinden yola çıkarak tarihi
ters-yüz etmeye çalışanlar beyhude bir çabanın içerisinde olduklarını er geç
anlayacaklardır. Ve baştaki sözümü yineliyorum “Tarih yalancılarının mumları da bir yatsıyı bekliyor ve o yatsı çok yakındır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder